İstanbul Özel Hizmet Hastanesi Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü’nden Diş Hekimi Doğan Kontacı’ya göre alınacak 10 kolay önlemle beraber ağız kokusu ortadan kalkabiliyor.
Ağız kokusunun öncelikle sebebi teşhis edilmeli ve tedavisinin buna göre yapılması gerekir. Ağız içi kaynaklı kokularda yapılması gerekenler söyle sıralanabilir. Tüm diş çürükleri tedavi edilmeli. Diş eti hastalığı tedavi edilmeli. Dişeti cebi ve diş taşları elimine edilmeli. Gömük ve yarı gömük 20 yaş dişleri çekilmeli. Hatalı yada eskimiş köprü ve protezler yenilenmeli.Ağız Kokusunun Diğer Sebepleri Özellikle sinüs ve akciğer kaynaklı enfeksiyonlarda, Şeker hastalığı (aseton kokusu gibidir), Böbrek yetmezliği (balık kokusu gibidir), Karaciğer yetmezliği, Metabolizma bozuklukları (teşhisi zor olabilir, zaman zaman ortaya çıkan kötü bir balık kokusu), Açlık, diyet, ağız kuruması, oruçlu olmak (Sıvı gıda eksikliklerinde vücuttaki yağ ve protein çözünmeye başlar, bu metabolizmanın yan ürünleri kötü ağız kokusu olarak yansır).
AĞIZ KOKUSUNU ÖNLEMEK İÇİN
1-Dişlerinizi ve dişetlerinizi koruyun
Diş çürükleri, diş eti iltihapları ağız kokusunun önemli nedenlerindendir. Ağız içi herhangi bir enfeksiyon bakteri üremesini artıracağı için daima ağız kokusuna neden olur. Bu nedenle diş hekimizin önerilerini mutlaka dinlemelisiniz.
2-Ağızda var olan protez ve köprüleri kontrol ettirin
Ağız içinde var olan eskimiş köprü ve protezle zamanla gıda birikmesine yol açacağından kötü kokulara neden olabilir. Bu durumlarda yenilenmesi gerekenleri değiştirmeli, eksik olan dişlerin yerleri için gerekli tedavileri yaptırmalısınız.
3-Sakız çiğneyin
Tükürük ağız kokusu ile savaşmanın en güçlü yoludur. İçinde yemek parçacıklarını yerinden söküp mideye gönderecek güçlü enzimler, güçlü bakteri öldürücü antibiyotikler vardır. Bu nedenle şeker gibi bazı hastalıklarda, pek çok ilacın yan etkisi olarak ortaya çıkan kuru ağızlar daima kötü kokuludur. Sabahları niçin ağzınızın kötü koktuğunu merak ediyorsanız yanıt buradadır; gece boyunca tükürük salgısı azalır ve ağzınızın içindeki yemek parçacıkları uzun süre burada durur. Bakteriler de onları afiyetle kullanır ve çürütür. Böylece sabahları ağzınız kötü kokabilir. Şekersiz sakız çiğnemek tükürük salgınızı artırarak ağız temizliğinize yardımcı olur. Nane şekerleri ve tatlı sakızlar genellikle işe yaramaz ve durumu daha da kötüleştirir. Ancak xylitol içeren sakızlar da bu konuda size yardımcı olabilir.
4-Tarçın kullanın
İçeceklerinizde ve uygun yiyeceklerinizde tarçın kullanabilirsiniz. Tarçın ağız içi bakterilerle mücadelede önemli bir silahtır. Eğer varsa tarçınlı şekersiz sakızlar da uygun bir öneri olabilir.
5-Daha fazla su için
Özellikle yaşla artan vücut kuruması pek çok yönden dikkat edilmesi gereken bir durumdur. Çok su içmek onlarca diğer yararının yanında dilinizin kurumasını da önleyerek ağız kokusu ile mücadelede önemli bir silah olarak kullanılabilir. Su ağız içindeki bakterilerin minimumda tutulması için direk yardımcıdır. Ayrıca tükürük salgısını artırarak da yardımcı olur.
6-Asla burnunuz tıkalı uyumayın
Sinüzit gibi hava yolu rahatsızlıkları ve burun tıkanmasına neden olan diğer durumlar geceleri ağızdan nefes almamıza neden olur. Bu durum ağzı ve boğazı kurutarak bakterilerin üremesi için ideal bir ortam oluşturur. Azalan tükürük salgısı durumu daha kötü hale getirir. Bu nedenle kesinlikle burnunuz tıkalı uyumamalısınız.
7-Basit şeker tüketiminizi azaltın
Beyaz un, beyaz şeker, glukoz/fruktoz şurubu ile tatlandırılmış tüm hazır gıdalar ağız içindeki bakteriler için inanılmaz bir hazinedir. Bu tür şekerleri çok kolay kullanarak hızla çoğalırlar. Basit şekerler (atıştırmalık tüm şekerli gıdalarda olduğu gibi) diş çürüklerine neden olur ve ağız sağlığını büyük bir süratle bozarlar. Bu nedenle basit şeker tüketiminizi azaltmalısınız. Bu da su içmek gibi size onlarca yararın yanında ağız kokunuzun azalmasına da yardım edecektir.
8-Lokmaları iyi çiğneyin
Bu sayede yiyeceklerle tükürük salgısı iyice karışır ve ağızda yemek parçası kalma olasılığı düşer. Daha çok çiğneme hareketi daha çok bakterinin yerinden koparak mideye gitmesine yardımcı olur.
9-Diş ipi kullanın
Diş ipi sayesinde fırçanın çıkaramadığı yerlerdeki bakteri ve yemek artıklarını sökebilirsiniz. Özellikle diş gövdeleri arasındaki dar bölgelerde biriken yemek artıkları hızlı bakteri çoğalmasına neden olabilir.
10-Sigara içmeyin
Sigara içmek ağız kuruluğuna neden olduğundan ağız kokusuna sebep olur. Ayrıca diğer bir ağız kokusu nedeni olan diş eti hastalıklarına da zemin hazırlar.
10 adımda ağız kokusundan kurtulun
Zevkli seks için 9 öneri
Seksologlara göre zevkli bir seksin yolu vücudunuzla barışık olmaktan ve fantezilerinizi geliştirebilmekten geçiyor.
20-40 yaşları arası seksin en yoğun yaşandığı, kadın ve erkeğin en aktif olduğu yaşlardır. Ancak bu yaş aralığının dışında da arzulanma arzusunu, vücuduyla barışık olma arzusunu, orgazm tecrübesini, fantezilerini iyi değerlendiren her birey hayatı boyunca cinsel yaşamını devam ettirebilir.
Yaş ilerledikçe veya uzun birlikteliklerde cinsel istekte azalma, erkeklerde ereksiyon ve boşalma problemleri, kadınlarda lubrikasyon-kuruma- problemleri meydana gelebilir. Bu gibi faktörler cinselliği de mecburiyettenmişcesine tek düze ve rutin hale getirebilir. Bu rutin yaşam; çiftlerin birbirleriyle yakınlaşmaları, arzularını muhafaza edebilmeleri, vücutlarıyla barışık olmaları, fantezilerini geliştirebilmeleri, cinsel tercihlerini gözden geçirmeleri gibi hususlarla önlenebilir. Cinsel IQ, kişinin tercihlerini, duygularını, seks sırasındaki kokusu ve çıkarttığı sesler ile vücudunu, cinsel aktivitedeki limitlerini, yasak olan ve olmayan noktaları ve yaşamak istediği değişiklikleri muhakeme etmesi ve tüm bu faktörlerle kendini kabullenmesidir. Bu nedenle iyi bir cinsel yaşamdaki önemi ölçülemez.
İşte hatırlamanız gereken önemli noktalar:
1: Seksin vücut görüntüsü ile hiçbir alakası yoktur. Mükemmel olmayan vücutlar da seksten zevk alır, partnerine zevk verir. Burada tarafların karşılıklı olarak dürüst ve saygılı olmaları, cinselliği bu şekilde yaşamaları önemlidir. Tatmin edici seksi oluşturan pozitif faktörler seks sırasında cinsel istek, tarafların müsaade yeteneği, haklarını değerlendirme yeteneği ,cinsellikle ilgili doğru bilgilere sahip olmaları, yeterli heyecanı hissetmeleri ve beyinsel konsantrasyon ile karşılıklı tensel kokunun birbirine çekici gelmesi olarak özetlenebilir.
2: Eğlenmek de seksin bir parçasıdır. Kişilerin dilediğince özgür olması, fanteziler kurması, dürüstlük ve saygı çerçevesinde zevk aldığı şeyleri partnerine sunması, cinselliği ayrıcalıklı bir armağan olarak algılaması ve herkesin zevk almaya hakkı olduğunu kabullenmesi ile cinsel hayatları renklenecektir.
3: Sekste sıklık önemli değildir. Evli bir çiftin seks yapma aralıkları tamamen kişilere göre değişen bir durumdur. Hiçbir çift seks yapma aralığı az diyerek aşağılanmamalıdır. Ancak sürekli birlikteliklerde veya evliliklerde periyodik bir yaklaşımı öneriyoruz. Özellikle karşılıklı sıcaklığı muhafaza etmek açısından periyodik aralıkları önemli buluyoruz. Periyodik belirli aralıklarla tatmin edici birleşmeler, aynı zamanda cinsel fonksiyonun devamı açısından da önemlidir.
4: Sekste çekincelere yer yoktur. Seksin korkutucu çekince içinde değil, samimi ve açık olarak konuşulması mutlu bir cinsel yaşam için bir gerekliliktir. Çiftler birbirine hoşlandığı şeyleri söyleyebilmeli, kendini seks sırasında iyi ve rahat hissetmeli, seksin bir performans gösterisi veya ‘normal’ olması gerektiğini düşünmemelidir. Bu da ancak karşılıklı konuşarak mümkün olur.
5: Çocuklu ailelerde seks bitmez. Unutulmamalıdır ki, çocuk sahibi olmak cinsellik açısından önemli bir faktör değildir. Çiftler günlük yaşamlarına göre cinselliğe ayıracakları zamanı seçmeli ve bu zaman zarfında özellikle birbirlerine konsantre olmalıdır.
6: Sertleşme Sorunu “Tümüyle kafanızda yarattığınız bir sorun” değildir. Son 25 yılda sertleşme sorunlarının tıbbi bir durumdan kaynaklandığı açıklığa kavuşmuştur. Sertleşme sorununun çoğunlukla psikolojik bir yönü olsa da (depresyon, endişe ve stresin rolü olabilir), hemen her zaman fiziksel bir nedeni vardır.
7: Sertleşme sorunu yalnızca yaşlı erkeklerde görülmez. Bu durum 40 yaşın üzerindeki erkeklerde daha sık görülmekle birlikte, her yaştaki erkekte meydana gelebilir. Yapılan yeni bir çalışma, 40 ile 70 yaşları arasındaki erkeklerin yaklaşık yarısının zaman zaman sertleşme sağlama ve/veya sürdürmede sorun yaşadığını ortaya koymuştur. Sertleşme sorunlarının oranı yaşla birlikte artsa da, tek başına yaşlanma, sertleşme sorununun bir nedeni olarak görülmemektedir. Sertleşme sorunlarının yaşlı erkeklerde daha sık görülmesinin nedeni, yüksek kan basıncı gibi yaşa bağlı hastalıklardır.
8: Cinsel ilişki için çok yaşlı değilsiniz.Tüm yaşlardaki çiftler cinsel ilişkiyle ilgilidir. Cinsel yaşam sağlıklı bir ilişkinin önemli bir parçasıdır. Gerçekten de, yapılan birçok araştırmada aktif cinsel yaşamın yaşlanmanın çok doğal bir parçası olduğu gösterilmiştir.
9: Çift karşılıklı çekiciliğini yitirmiş olsa bile tekrar elde edebilir. Önemli olan bunu hangi noktada kaybettikleri konusudur. Çiftler birbirlerine karşı çekiciliklerini şu noktalarda yitirirler: Seks sırasında yetersiz olmaktan, anormal olmaktan çekinirlerse, seksle ilgili noktaları partnerleriyle konuşamazlarsa, seks hakkında hissettiklerini sözcüklerle ifade edemezlerse. Seks sırasında veya sonrasında partnerini yakın hissetmekle, birbirine dokunarak heyecanlanmayı beklemekle, fantezi ve arzularla ilgili suçluluk duymamakla ve erkek-kadın vücudunun nasıl çalıştığını karakterlerini değerlendirmekle tensel uyum ve karşılıklı çekicilik tekrar elde edilebilir.
Seks hakkında bilmek istediğiniz herşey
İşte size gerçek bilgiler... Belki, merak edip soramadığınız, belki yalan yanlış bilgiler yüzünden yanlış bildiğiniz soruları derledik.
Menopozda kalsiyum desteği almak şart
Yumurtalıkların daha az kadınlık hormonu üretmeye başlayan her kadın belli bir yaşa geldiğinde menopozu yaşar. Ancak gelişen tıp ve teknoloji, bu dönemin hissedilmeden atlatılmasını, hatta olumlu yönlerinin kadınlar tarafından yaşanmasını mümkün hale getirdi. Tabii bu ancak düzenli doktor kontrol ve tedavileri ile mümkün...
Doğal olarak azalmaya başlayan hormonları kısmen yerine koymayı hedefleyen hormon replasman tedavisi, bu dönemde olabilecek riskleri en aza indirebilmekte, yaşam kalitesini arttırmaktadır. Ancak bunun için rutin doktor kontrolleri gerekir. Menopoz adetlerin kesilmesi olarak adlandırılır. Ortalama menopoz yaşı Türkiye için tam olarak bilinmemektedir. Adetlerin ilk başlama yaşı ile menopoz yaşı arasında bir ilişki bulunmaz. Yüksek yerlerde yaşayanlarda ve sigara içen kadınlarda menopoz daha erken yaşlarda başlar. Adet kanamalarının araları menopozdan 2 ile 8 yıl öncesinden uzamaya başlayabilir. Yani adetlerin seyrekleşmesi hemen menopoza girileceğinin bir göstergesi değildir.
MENOPOZDA GÖRÜLEN BELİRTİLER
Adet düzeninin bozulması: Menopoza yaklaşıldığında yumurtlama daha seyrek olmaya başlar. Bu nedenle adet kanamasının miktarı azalır ve gebe kalma olasılığı azalır. Ancak bazen adet kanamasının miktarında tam tersine bir artma görülebilir.Vazomotor bozukluklar: Bunlar ateş basması, terleme, çarpıntı, yüzde ve boyunda kızarıklıklar gibi belirtileri içerir. Bu belirtiler hastaların % 50’sinde görülür, ancak daha sonra görülme oranı gittikçe azalır ve menopozdan 4 yıl sonra hastaların ancak % 20’sinde rastlanır.Psikolojik bozukluklar: Menopoz döneminde sıkıntı, gerginlik ve depresyon gibi psikolojik bozukluklarda artma görülür. Menopozda östrojen eksikliğine bağlı olarak uyku kalitesi bozulur. Östrojen hormonu uyku kalitesini artırır, uykuya dalma süresini azaltır. Vajina ve idrar yollarının örten tabakalardaki incelmeye bağlı olarak cinsel ilişki sırasında ağrı, kaşıntı ve idrar yapmada zorluk gibi yakınmalar görülebilir. Ayrıca ciltte kollajen dokusunun azalmasına bağlı olarak incelme oluşur. Vajina ve idrar yollarındaki bu belirtiler östrojen tedavisine çok iyi yanıt verir ve tedavinin birinci ayında önemli oranda düzelme görülür. Ancak tam iyileşme 6 ile 12 ay sonra sağlanır.Kemiklerde erime (Osteoporoz): Osteoporoz kemik dokusunun mikroskopik yapısındaki bozukluklar sonucunda kırıklara eğilimin artmasıyla karakterize bir durumdur. Vücutta kemik dokusu “kortikal kemik” ve “trabeküler kemik” olarak ikiye ayrılmaktadır.Trabeküler kemik sırt ve bel kemiğini oluşturan dokudur. Kemik kaybı aslında 20 yaşından sonra başlamakla birlikte, menopoz dönemine kadar görülen kayıp önemsizdir. Menopozdan sonra trabeküler kemikte yılda % 5 ve vücudun total kemik kitlesinde ise yılda % 1-1.5 oranında bir kayıp görülür. Menopozdan 20 yıl sonra trabeküler kemik kitlesinde % 50 ve kortikal kemiklerde % 30 kayıp olur. Bunun sonucunda boyda kısalma ve kırıklara eğilimde artma görülür. Kemik kaybının önlenmesinde yaşam şeklinin önemi vardır. Menopoz dönemindeki kadınlara günde 2-2.5 km. yürüyüş önerilmekte ve bunun tedavinin etkinliğini artırdığı düşünülmektedir. Ayrıca alkol ve sigara kullanımından kaçınılması gerekir. Özellikle sigara kullanımı kemik kaybını artırmaktadır.Cinsellik: Menopozda vajinada kayganlığı sağlayan sıvıda bir azalma olur ve vajina dokusundaki incelmeye bağlı olarak esneklik azalır. Bunların sonucunda cinsel ilişki sırasında aşırı, kuruluk, vajinada daralma, yanma, tahriş ve ilişki sonrası damlama şeklinde kanama görülebilir. Ancak bu belirtiler hastanın cinsel aktivitesi ile de ilgilidir. Normal cinsel yaşamına devam eden hastalarda bu belirtiler daha az görülürken, ilişki sıklığı azalan hastalarda bu bozukluklarda daha hızlı bir ilerleme görülmektedir.
TEDAVİ
Menopozun tek bir “tedavi”si yoktur. Aslında yapılmaya çalışılan bu hormonal değişimin vücutta çeşitli sistemlerde yaptığı istenmeyen değişiklikleri önlemek ve hayat kalitesini yüksek tutmaktır.Menopoz tedavisinin asıl ilacı östrojen olmakla beraber değişik nedenlere östrojen alamayanlarda sadece progesteron ya da kemik yoğunluğunu arttırmaya bir miktarda olsa faydası olan spreyler veya haplar kullanılabilir.Özellikle bütün menopozdaki kadınların kemik yoğunluğunu korumak için bol miktarda süt ve süt ürünleri tüketerek kalsiyum alımını arttırmaları ve düzenli olarak egzersiz yapmaları önerilmektedir.
MENOPOZDA BESLENME
Özellikle menopoz döneminin sonundaki kişilerde sıkça görülen osteoropozu (kemik yapısının bozulması) hafif geçirmek için bu dönemde tüketilen besinlere ve fiziksel aktivitelere dikkat edilmesi gerekir.Kemik yapısında bulunan bazı besin öğelerinin uzun vadede yetersiz alınmaları veya emilim bozuklukları sorunun besinsel kısmını oluşturuyor. Yüksek lifli diyetler, aşırı alkol, sigara ve kafein tüketimi, hatalı beslenme ve kalsiyum eksikliği osteoporoz için zemin oluşturuyor. Bu dönemde idrar yoluyla kalsiyum atılımı fazla olduğundan, diyet uygulanarak kalsiyum alınması gerekiyor. Kalsiyum açısından en iyi kaynak peynir, yoğurt gibi süt ürünleri. Yeşil yapraklı sebzeler, kurubaklagiller, kurutulmuş meyveler, susam, fındık, pekmez de kalsiyum bakımından zengin besinler arasında yer alıyor.
Menopozla İlgili Yanlış Bilgiler
Östrojen tedavisi kalp hastalıklarına neden olur.-Aksine kalp hastalıklarını ve kemik erimesini önler. Östrojen tedavisi rahim kanserine neden olur.-Tedaviye uygun dozda progesteron eklendiğinde rahim kanserinde bir artışa kesinlikle yol açmaz. Menopoz döneminde cinsel hayat biter.-Bu tamamen hastanın cinsel aktivitesiyle ilgilidir. Normal cinsel yaşamına devam eden hastalarda menopozu daha rahat geçirmektedirler.
SES KISIKLIĞI
Göbek nasıl eritilir?
Banyo keyfinin püf noktaları...
Sıcaklık çoğu zaman stres ve rahatsızlıkların giderilmesi için en iyi ilaçtır. Bu nedenle kokulu bir banyo ile dinlendirici veya uyarıcı bir etki alabilirsiniz.
Banyo deyince su, su deyince de akla sağlık gelir... Ancak tüm hafta sonunu banyo keyfi yaparak geçirmek yararlı olmayabilir. Çünkü çok fazla suda kalmak vücudun buruş buruş olmasına ve kurumasına neden olur. Bunun için akşamları kendinize biraz zaman ayırsanız yeter… Biraz yalnız kalıp, sıcak suyla dolu küvetin içinde yatmak ve bu sayede gevşeyip stresli günü geride bırakmak...
Sıcaklık en iyi ilaç
Sıcaklık çoğu zaman stres ve rahatsızlıkların giderilmesi için en iyi ilaçtır. Bu nedenle kokulu bir banyo ile dinlendirici veya uyarıcı bir etki alabilirsiniz. Özellikle içinde ezoterik yağlar barındıran gül, yasemin, lavanta, mandarin, limon veya papatya kokuları vücudun ve ruhun gevşemesini sağlar. Sağlık su olmadan olur mu? Olmaz. Kafanızdakilerden kurtulmak ve günün yorgunluğunu atmak için en güzeli zevkli bir banyo keyfi yapmaktır. Kendinize bir banyo programı yapın ve banyonuzu bir keyif vahasına dönüştürün! Kokulu mumlar, tütsü çubukları, güzel bir müzik ve bir fincan sıcacık çay. Banyo yapmak keyifli bir iştir. Sadece su ve sabun değildir. Bu yüzden banyo önerilerimize kulak verin…
Doğru banyo yapmak...
Küvete koyacağınız su ne çok sıcak ne çok soğuk olmalı – 37 derece ısıdaki su tam kıvamıdır. Su çok sıcak olduğu takdirde vücut dolaşımı ağırlaşıp yavaşlar ve dokular yorulur. 20 dakika küvette suyun içinde kalmak yeterlidir. Bu süreden daha fazla suda kalmak, vücudun buruş buruş olmasına ve kurumasına neden olur.En iyi banyo zamanı; öğlen 15 ile akşam 21 saatleri arasındadır. Bu sayede bedenimiz daha iyi çalışır. Banyo sonrasında kendinizi enerjik hissetseniz de, hemen giyinip işlere koyulmayın. Bornozunuza sarınıp biraz yatağınızda veya koltuğunuzda uzanın ve suyun yavaş yavaş geçen sıcak etkisini hissedin. Küçük banyo sözlüğüSüt banyosu? Banyo jeli? Yoksa köpük yapan banyo tabletlerini mi tercih edersiniz? Hangisi daha iyi? Hem aradaki fark nedir? Sizin için küçük bir banyo sözlüğü oluşturduk. Böylece hem öğrenecek hem de hoşunuza gideni seçebileceksiniz…
Yağ banyosu: pürüzsüz tenlerin favori banyosudur. Özellikle de okşanmayı sevenlere… Bu banyonun ardından vücut bir yağ tabakasıyla sarılır. Böylece vücut nem oranını daha uzun süre dengeleyebilir. Özellikle çok kuru ciltler için idealdir. Banyo jeli: banyo jeli, banyoyu kremli köpüklü bir bakım macerasına dönüştürür. İçindeki malzemeye göre de stres giderici, gevşetici, uyarıcı veya dokuları sıkılaştırıcı bir etki gösterir.
Banyo tabletleri: iç gıdıklayıcı bir etkisi vardır! Bu tabletler suya kaynayan bir hava vererek fokur fokurmuş gibi gösterirler. Sırtınıza bir tablet yerleştirin ve üzerine yatıp, derin nefes alın. Oluşan fokurtular bir masaj etkisi gösterecek ve sizi rahatlatacaktır. Banyo tuzu: bu tuzlar köpük oluşturmazlar. Tuz kristalleri suda çözülmeye başlayınca ciltte hafif yanmalar meydana gelebilir. Hatta bu kişinin sızlanmasına da neden olabilir. Banyo tuzlarının değişik kokulu türleri vardır.
Süt banyosu: Kleopatranın her zaman sır gibi tutulan güzellik banyosudur. Sütteki yağ ve protein miktarı ciltte düzleştirici ve dinlendirici bir etkiye neden olur. Ya hazır süt banyosu ürünlerinden satın alacaksınız, ya da sıcak su ile dolu küvete taze süt ve biraz bal döküp karıştıracaksınız. Özellikle duyarlı ve kuru ciltler için idealdir.
Köpük banyosu: kalitesine bağlı olarak cildi kurutabilir, bu nedenle daha çok yağlı ciltler için uygundur. Yüksek kalitedeki köpük banyoları küvetten taşabilen oldukça büyük köpük dağları oluşturmak yerine, suyu hafifçe köpürtüp vücudu dinlendirirler.
Alkol-Madde Bağımlılığı İçin Önerilebilecek Bir Bakış Açısı
Hazırlayan:Dr. İnci Özgür İlhan, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri AD, Alkol-Madde Bağımlılığı Tedavi Birimi
Son zamanlarda “seçilmiş” bazı kişilerin/populer kimliklerin madde bağımlılığı nedeniyle daha çok konu haline getirilmesi çok dikkat çekicidir. Oysa, Batı toplumlarındaki kadar yaygın görülmese de, madde bağımlılığı sorununun Türkiye için önemi üzerinde bu vesileyle durulması yerine toplumu ilgilendiren bir halk sağlığı sorunu olarak durulması başta ruh sağlığı ve halk sağlığı profesyonellerinin işidir. Basın tüm toplum üzerindeki baskın ve öncelikli yerini bir kez daha akademik alandan önce gösterebilmiştir.
Bu yazıda alkol-madde bağımlılığı sorununun içinde ele alınması önerilen tıbbi model tanımlanacak ve madde bağımlılığı bir süreç olarak tanımlanmaya çalışılacaktır. Alkol-Madde Bağımlısı için rastlanabilen (örtük/açık) yargılar “Madde kullananlar kontrol edilmesi gereken tehlikeli kişilerdir.”, “Madde bağımlıları iradesizdir.”, “Madde bağımlılığında tedavi sonuç vermez.” ifadeleriyle örneklenebilir. Bu yargılar, iyi-kötü, olumlu-olumsuz, gibi bir çırpıda yapılabilen ayrımların hastalık-sağlıklı olma biçiminde yansımasıdır. Tıpta ontolojik hastalık modeline göre hastalık-sağlık bu tek boyutlu tanım içinde alınır ve hastalık bağlamından ayrı olarak kendi içinde tanımlanır. Ontolojik hastalık modeline göre nedensellik (yani etiyoloji-hastalık ilişkisi) doğrusal bir ilişkidir. Buna göre hastalık, hastanın/olgunun dışında ve ondan bağımsız gerçekliği olan durumdur. Tüm olgular aynıdır. Tüberküloz bir hastalıksa bunun nedeni bir mikroorganizmadır, tüberkülozun ilacı da bellidir. (Tıp öğrencisine kalan bu ilişkiyi ezberlemektir! Bu kadar bilgiye rağmen tüberküloz toplumun önemli bir kesimini yakalamaya devam etmektedir.) Fizyolojik hastalık modeline göre ise hastalık kişinin eylemleri, yaşam biçimi ve çevreyle ilişkileri bağlamında açıklanır. Hastalık sistemde bir şeylerin yanlış gitmesidir; hasta olan insan, yani “olgu” bu sistemin içinde merkezdedir. Alkol-madde bağımlılığı için bir adım daha ileri gidilmesi bağımlılığın tanımlanmasına katkıda bulunacaktır.
Bağımlılığın Gelişme Süreci-Değişimin Evreleri Modeline göre bağımlılığın gelişme “evreleri” tanımlanmıştır. Birinci evre “başlama ve bağımlılığın ortaya çıkması” evresidir. Bu evrede madde ile karşılaşılır ve kullanım başlar. İkinci evrede maddenin kullanımı hoşa giden ve olumlu yaşantıları getirir. Doğrudan (bunaltının giderilmesi gibi) ya da dolaylı olarak (toplumsal ödüllenme gibi) yaşanan olumlu sonuçlardır bunlar. Bağımlılığın erken evrelerinde ve maddenin ilk etkileri yaşandığında maddeyle bağlantılandırılan durumlar/sonuçlar maddeyi kullanma lehine motivasyonel yöndedir. Davranışın yinelenmesiyle madde/davranış-sonuç ilişkisi pekişir. İleriki bir zamanda maddeyi çağrıştıran durumlarla karşılaşıldığında bu motivasyonel süreçle başa çıkma ayrı bir çabayı gerektirecektir.
Üçüncü evre istenmeyen sonuçların ortaya çıktığı evredir. Bu evrede pek çok kişi davranışını sınırlayabilir ya da değiştirebilir, ancak bağımlılık gelişmişse bu olmayabilir; çoğu zaman da böyle değildir. Bu olumsuz sonuçlarla birlikte maddeyi kullanmanın olumlu sonuçları da yaşanıyordur. Bu evrede kişi olumsuz sonuçların maddeden kaynaklandığının hala farkında değildir; bağımlılık davranışıyla yaşamındaki sorunlar arasında bir nedensellik kurmaktan uzak durarak aynı davranış örüntülerini yineleyen bir biçimde sergilemeye devam eder. Bu bağlamda alkol/madde bağımlılığında belki de temel olarak üzerinde çalışılması gereken bir bilişsel-duygulanımsal süreç “bağımlıca düşünme”dir. Bu düşünce biçimi, gerçekliğin çarpık bir algılaması olarak değerlendirilmiştir: bağımlı birey -bağımlılıktan kaynaklanan- sorunlarının kaynağı olarak başkalarını görmektedir. Zamanı algılayışında da sorunlar vardır: Yakın gelecekle ilgili beklenenler, daha uzak gelecekle ilgili algılama zayıflığıyla ilgili olarak, önceliklidir. Bu sorunlarla ilgili rahatsızlığını en aza indirmek için de daha önce istediği sonuçları gördüğü madde kullanma davranışını sürdürür.
Dördüncü evrede (dönüm noktası ve bırakmanın başlaması evresi) maddeyi bırakma düşüncesi belirir. Bu düşünce bağımlılığın aslını oluşturan “ambivalansı” da beraberinde getirir. Bağımlılık davranışı bir taraftan zarar verirken bir taraftan da kişiye hizmet eder. Bu ambivalansın temelini oluşturur. Artık bu evrede kişisel sorumluluğun kabulu söz konusudur. Bağımlı kişi bir dönüm noktasındadır.
Değişimdavranışla ilgili farkındalığın artışıyla birlikte görülebileceği gibi bir sonraki aşamadan bir önceki aşamaya dönüşle de gerçekleşebilir (relaps-madde kullanma davranışının yeniden yapılanması. Tüm bu evreler boyunca doğrusal bir ilerleyiş söz konusu değildir; model durumsal, bilişsel, kişilerarası ilişkiler, kişisel ve biyolojik etkenlerin rollerini de dışlamamaktadır. Bugünün toplumunda sıkça bulunan can sıkıntısı, çaresizlik, yalnızlık gibi yaşantılardan ya pasif yaşantı biçimlerine sığınarak (televizyon seyretmek gibi) ya da kompulsif, çabuk ve kısa süreli doyumlara yönelerek kurtulmaya çalışılmaktadır. Bu görüş, uzak sonuçları görmeksizin o anı yaşamaya vurgu yapan, plan yapmadaki güçlükler, gerçekçi olmayan çözüm yolları üretme, klişelere takılmış kısıtlı bir dil gibi işlevlerdeki eksikliklerle belirgin bir kişilik profili çizmiştir. Madde kullanımı da çizilen bu kişiliğin tercih edebileceği çok hazır bir seçenek olarak, diğer sayılan örnekler gibi çabuk bir çözüm olarak alınabilir. Doğan (1996) zamanla ilgili yaşanan bu algılama sorununu çağın hastalığı olarak adlandırmıştır. Bugünün modern toplumlarında, özellikle Batı için tanımlanmış bir özellik insanların “toplum” olma duygusunun manipulatif ve yalnızlaştırıcı güçlerin etkisiyle gelişemediği, bireylerin birbiriyle doyurucu ilişkiler geliştiremediği, dolayısıyla yalnızlaştığı, birbiriyle aktif ilişkiler geliştirmiş bir toplumdan çok bir “yığın” oluşturduğu, bireyin merkezi bir otoritenin etkisi altında otonomi kaybını yaşadığı ve her bireyin boş “kendiliğini” tüketim maddeleri, yemek, bağımlılık yapabilen maddelerle… doldurmaya çalıştığı ileri sürülmüştür.
Alkol-madde bağımlılığının hem bireysel hem de toplumsal düzeyde tanımlanması çözümün de her iki düzeyde gerçekleştirilmesi gerektiğini düşündürmektedir. Kaldı ki son günlerde, basının da manipülasyonuyla, bağımlılık sorunu tüm toplumun sahiplendiği bir sorun halinde halen konuşulmaktadır.
Cinsellikte 5 altın kural
Anadolu Sağlık Merkezi’nden Psikolog Aslıhan Kurt’un önerileri:
1. Karşılıklı istek:Cinsel ilişki için her iki tarafın da istekli ve gönüllü olması; bunun yanında aktivitenin herhangi bir yerinde durdurabilme ve sonlandırabilme özgürlüğünün bulunması gerekiyor.
2. Eşitlik:Kişisel güç algısı anlamında, eşinizle eşit durumda olduğunuz gerçeğini kabul etmek önemli. Performans açısından bir taraf kendini güçsüz ya da yetersiz hissediyorsa, bu cinsel ilişkinin kalitesini olumsuz etkiler.
3. Saygı:Kendinize ve eşinize saygı duymak ilişkiyi etkiler.
4. Karşılıklı güven:Oldukça hassas olan bu aktivitenin karşılıklı güven oluşmadan yapılması, taraflar arasında hoş olmayan duygular yaratabilir.
5. Korunma:Cinselliğin kalitesini etkileyen unsurlardan biri de istenmeyen gebelikten, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan koruyan bir ortamın yaratılmasıdır.
Bade Gürleyen / Tempo