4 yaşından önce göz muayenesi şart


Erken yaşta tespit edilmeyen görme bozukluluklarının ileri yaşlarda tedavisi zorlaşıyor. 10 yaşına kadar tedavi edilmeyen görme bozuklukları sonucu gelişen göz tembelliğinin tedavisi ise mümkün olmayabiliyor.

Çocukların 4 yaşına gelmeden önce herhangi bir sorun olmasa bile mutlaka bir göz doktoru tarafından muayene edilmesi gerektiğini belirten Op. Dr. Fatih Balkan, okula başlamadan önce çocukları göz kontrolünden geçirmenin, göz problemlerine bağlı öğrenme güçlüğünü önleme açısından büyük önem taşıdığını söylüyor.

Doğduklarında ancak belirli oranlarda görebilen bebekler gözlerini kullandıkça görme potansiyelleri artıyor. İlk 9 yaş içinde görme sisteminin tam olarak geliştiğini ve daha sonra belirgin bir değişiklik olmadığını söyleyen Türk Böbrek Vakfı Hizmet Hastanesi Göz Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Op. Dr. Fatih Balkan, çocuklarda göz sağlığı ile ilgili olarak şu bilgileri veriyor:
EN ÇOK ŞAŞILIK GÖRÜLÜYOR
Çocuklarda en çok görülen göz bozuklukları; düzeltilmemiş kırma kusurları ve şaşılıktır. Kayan gözün görmeyi öğrenebilmesi için şaşılığın çocukken ve en erken yaşta gözlükle veya ameliyatla tedavi edilmesi gerekir. Şaşılık düzeltilse bile tembellik için kapatma tedavisi uygulanmalıdır.
GÖZ TEMBELLİĞİ TEDAVİSİ ERKEN YAPILMALIDIR
Belli bir numaranın üstündeki hipermetrop veya astigmatı olan bir göz, çocukluk çağında iyi ve net görmeyi öğrenemediği için tembel kalabilir. Ayrıca iki göz arasındaki numara farkı fazla olduğunda, daha yüksek numaralı olan göz tembel kalır. Göz tembelliği, tedavisi ancak 9-10 yaşına kadar mümkün olan önemli bir göz problemidir. Tembellik tedavisinde ne kadar geç kalınırsa sonuç o kadar başarısız olur. Bu yüzden, çocukların en geç 3-4 yaşında göz muayenesinden geçirilmeleri önerilir. Göz tembelliği tedavisinde iyi gören göz kapatılarak tembel gözün tek başına görmeyi öğrenmesi sağlanır.
ŞAŞILIK GÖZ TEMBELLİĞİNE NEDEN OLUR
Şaşılık, gözlerin paralel bakamaması durumudur. Gözlerin bir tanesi hedefe bakarken diğeri başka bir yere yönelmiştir. Şaşılık tek gözde ise şaşı göz az görür ve tembel kalır. Şaşı gözlerde derinlik hissi yoktur veya çok az gelişmiştir. Şaşılıklar; çocukluk çağı şaşılıkları, paralitik şaşılıklar (göz kasları felci) ve ikincil şaşılıklar olarak 3 ana sınıfa ayrılabilirler.Çocukluk şaşılıkların en sık rastlanılanları içe ve dışa şaşılıklardır. Bazen tek bazen çift taraflı olabilirler. İçe şaşılıklar genellikle hipermetrop gözlerde gözlenir. Bu şaşılıklar bazen sadece gözlük kullanımıyla düzelebilir. Gözlükle tam olarak düzelemeyen şaşılıkların ise ameliyatla düzeltilmeleri gerekir. Sürekli kayan göz az görür ve iyi görmeyi öğrenemez, tembel kalır.
DIŞA KAYAN GÖZLER MİYOP OLUR
Çocukluk çağında dışa kayan gözler çoğunlukla miyopturlar. Dışa kayma bazen gizli bazen aşikar olabilir. Bu tip şaşılıkta güneş ışığı gizli şaşılığı aşikar hale getirebilir. Çocuk, güneşte, dışa kayan gözünü tek taraflı kapatma eğilimindedir. Bazen tek bazen çift taraflı olabilirler. Tek taraflı dışa kaymalarda derinlik hissi azalmıştır. Tembellik de gelişebilir. Şaşılıkların en önemli sebeplerinden biri de göz kaslarına gelen sinirlerinin felcidir. Bu felçler bazen doğuştan bile mevcutken, bazen travma veya ateşli hastalıklar sonucu da ortaya çıkabilirler. Ayrıca gözün optik ortamında bir engel, ikincil şaşılığa (katarakt, kapak düşüklüğü vs) görmeyen gözün dışa-içe kaymasına neden olabilir.

GÖZLÜK, GÖZ NUMARASINI ETKİLEMEZ

Gözün numarası gözün kırıcılık değerinin sonucudur. Bu değeri korneanın eğimi ve gözün uzunluğu belirler. Gözün numarası herhangi bir alışkanlıkla değişmez. Yani gözlük kullanmak veya kullanmamak, yüksek ya da düşük numaralı gözlük kullanmak, çok veya az okumak, gözlerin numaralarını ne yükseltir, ne de azaltır.

Yılda en az bir kez jinekolojik muayene şart


Kadınlarda görülen kanserlerin yaklaşık yüzde 40-45’ini jinekolojik kanserler oluşturuyor. Jinekolojik kanserlerden korunmak için her yıl en az bir kere muayene olunması ve gerekli taramalar tamamlanarak uzman hekim tarafından incelenmesi gerekiyor.


Fatih Üniversitesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nilgün Turhan, günümüzde kadınlarda görülen jinekolojik kanserlerin giderek artış gösterdiğini söyledi.

Jinekolojik kanserlerin tek bir nedene bağlı olarak gelişmediğini ifade eden Prof. Dr. Nilgün Turhan, kansere neden olan risk faktörlerinin bilinmesinin, tedavide ve korunmada hayati önem taşıdığını anlattı.Turhan, sigara kullanımının diğer kanser türlerinde olduğu gibi jinekolojik kanser türleri için de çok önemli bir risk faktörü olduğunu vurgulayarak, cinsel yolla bulaşan hastalıkların, erken yaşta cinsel ilişki, kocası çok eşli kadınlar ve genellikle düşük sosyo ekonomik durumdaki kadınlar arasında yaygın görüldüğünü söyledi.
“EN FAZLA YUMURTALIK KANSERİ ÖLÜME YOL AÇIYOR”
En sık rastlanan jinekolojik kanser türünün, rahim ağzından kaynaklanan ve halk arasında rahim ağzı kanseri olarak adlandırılan “serviks” kanseri olduğunu belirten Turhan, rahim ağzı kanserinin dünya genelinde meme kanserinden sonra kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu kaydetti. Turhan, bu kanser türünün, PAP smear tarama testi ile çok erken dönemde tanımlanabildiğine işaret ederek, “ABD’de 2003’te 12 bin 200 yeni vaka teşhis edildi ve yine aynı yıl 4 bin 100 kadın bu hastalıktan dolayı yaşamını yitirdi. ABD’de 100 binde 8.7 kadında rahim ağzı kanseri teşhis edilirken Haiti’de bu oran 100 binde 94 kadına kadar çıkıyor” dedi.İkinci sırayı rahmin iç tabakasından kaynaklanan ve halk arasında rahim kanseri olarak bilinen “Endometrium” kanserinin aldığını anlatan Turhan, modern toplumlarda rahim kanserinin sıklığının giderek arttığına ancak ölüm oranının oldukça düşük olduğuna dikkati çekti. Turhan, “Çünkü modern gelişmiş toplumlarda bu hastalık erken yakalanabiliyor ve iyi tedavi ediliyor. 2003’te ABD’de 40 bin 100 rahim kanseri vakası teşhis edildi ve bu hastalıktan dolayı sadece 6 bin 800 kadın yaşamını yitirdi” diye konuştu.Yumurtalıklardan kaynaklanan ve “over” kanseri olarak adlandırılan yumurtalık kanserlerinin ise jinekolojik kanserler içinde en fazla ölüme yol açan kanser türü olduğunu belirten Turhan, 40 yaşın üzerindeki kadınların yüzde 12’sinde over kanserinin teşhis edildiğini, tüm kadınların yüzde 5’inde bu kansere rastlandığını söyledi. Turhan, “ABD’de 2003’te 25 bin 400 vaka teşhis edildi ve yine aynı hastalıktan 14 bin 500 kadın yaşamını yitirdi. Yumurtalık kanserinde tanı sonrası ortalama yaşam süresi yüzde 35’dir” dedi.Rahim iç yüzü kanserinde şişmanlık, diyabet öyküsü, geç menopoz yaşı, kısırlık ve progesteron olmaksızın tek başına östrojen kullanımının risk faktörü olduğunu anlatan Turhan, yumurtalık kanserinde ise belirgin bir neden saptanamadığını, ancak yaş, ailesel faktörler ve yüksek hayvansal yağ içeren beslenme gibi çevresel ve genetik faktörlerin etkili olduğunu kaydetti.Turhan, vulva ve tüplerden kaynaklanan kanserlere az rastlandığını, başarılı tedavi yanıtının alındığı bu grup kanserlerin çok fazla hayati tehlike taşımadığını söyledi.BELİRTİLERE DİKKATJinekolojik kanserlerin belirtilerinin farklılık gösterdiğini dile getiren Turhan, rahim ağzı kanserinde cinsel ilişki sonrasında lekelenme tarzında vajinal kanama, adet miktarında ya da süresinde artış, kahverengi vajinal akıntı şeklinde belirtiler olabileceğini söyledi. Turhan, ileri evrelerde bel ve kasık ağrısı, idrar yapmada güçlük ya da bacak ödeminin de görülebileceğini kaydetti.Rahim kanserinin, erken bulgu veren bir kanser türü olduğunu ifade eden Turhan, menopoz öncesi ya da menopoz döneminde anormal kanamalarla belirti verdiğini söyledi.Turhan, yumurtalık kanserinin ise geç bulgu verdiğini ve bulguların kendine özgü olmadığını belirterek, “Karın şişliği, ağrı, hazımsızlık, karın çevresinde artış, anormal vajinal kanama, en sık görülen belirtilerdir” dedi. Yumurtalık kanserinin geç bulgu vermesinin, yumurtalık kanseri hastalarının yüzde 70’ine geç evrede tanı konmasına neden olduğunu dile getiren Turhan, vulva kanserinin en sık bulgularının ise kronik kaşıntı, vulvada ele gelen kitle, ağrı, kanama ve ülserler olduğunu söyledi.NASIL KORUNURUZ?Jinekolojik kanserlerin nedenleri çok farklı olduğu için korunmada da birçok faktörün dikkate alınması gerektiğini belirten Turhan, rahim ağzı kanserinden korunmak için cinsel yolla bulaşan hastalıklardan özellikle HPV enfeksiyonundan korunmanın ön plana çıktığını kaydetti.Turhan, bir kadının yaşam boyu genital HPV enfeksiyon geçirme riskinin yüzde 80 olduğunu, bu enfeksiyonların çoğu kendiliğinden iyileşse de “HPV virüsünün rahim ağzı kanserinden yüzde 99.7 oranında sorumlu” olduğunu bildirdi.9-45 yaşları arasında yapılan HPV aşısının rahim ağzı kanserini yüzde 75 oranında önlediğini belirten Turhan, “Her yıl 300 bin kadının ölümüne sebep olan rahim ağzı kanserine karşı aşı ve PAP smear testi ile düzenli takipler yapılmalı” dedi.Turhan, üreme çağında doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda, rahim ve yumurtalık kanserlerinin görülme oranlarının belirgin oranda azaldığının tespit edildiğini ifade ederek, şu önerilerde bulundu:” Sigara kullanılmamalı. Aşırı kilo alımı engellenmeli, tek başına östrojen alınmamalı ve kanserleşme riski taşıyan rahim hastalıkları uygun tedavi edilmeli. Yumurtalık kanserinde doğum kontrol hapları kullanılabilir ve ailede yumurtalık kanseri varlığında koruyucu girişimler önerilebilir. Yılda en az bir kez jinekolojik açıdan muayene olmalı ve tarama testleri yaptırılmalı.”

Zayıflamak İcin Bazı Öneriler


Kilo vermek için her yolu denediniz ama yine de sonuç aynı mı? İşte uygulamanız gereken kurallar...
Eğer diyet yapıyor ve beslenmenizi salata, ızgara ve diyet ürünlerle sınırlıyor, ekmeği kıstığınız halde bir türlü kilo veremiyorsanız yanlış yoldasınız! Aşağıdaki basit önerilerle hayat tarzınızda değişiklikler yaparak zayıflayabilirsiniz:• Ayakta durarak veya yürüyerek daha fazla zaman geçirin.• Ev veya bahçe işlerine daha çok zaman ayırın.• Bir şey getirip götürmek için çocuklarınızı yollamayın.• Telefonla konuşurken ayakta durun.• Merdivenleri birkaç kalori yakma fırsatı olarak görün ve kullanın.• Her gün yarım saat daha az televizyon izlemeye çalışın. TV izlerken ütü yapın.• Kısa mesafelerde araba kullanmayın. Markete gittiğinizde en uzak köşeye park edin.• Her gün düzenli yürüyüş yapın. Hafta sonları park yürüyüşleri ve bisiklet gezileri yapın, yüzün.• Fırsat buldukça dans edin.• İzlemekten zevk aldığınız bir spora başlayın.• Ev işi yaparken hareketli müzikler dinleyin.• Öğün atlamayın. Sabah kalktığınızda görebileceğiniz bir yere "kahvaltı et" yazılı bir kağıt asın. Kahvaltıyı akşamdan hazırlayın. Kahvaltı yapmadığınızda hissettiklerinizi bir kağıda yazın. Tatlı yemek istediğinde bir bardak su için veya 100’e kadar sayın. Tatlı yemeye başlarsanız 15 kez derin nefes alın.• Canınız yemek istediğinde kendinizi ince hayal edin.• Yemeğe başlamadan önce 50’ye kadar sayın.• Her lokmadan sonra çatalı elinizden bırakın ve bir yudum su için.• Yemek süresini uzatın. Çünkü tokluk duygusu en erken 10, ortalama 20 dakikada oluşur.• Kızartmalardan uzak durun.• Ekmeğe tereyağı sürmeyin.• Sosları yemeğinizden ayrı olarak isteyin.• Yağsız sebzeleri tercih edin.• Kremalı soslu yiyecekleri seçmeyin.• Bol su için.• Tatlı yerine, sık yemediğiniz bir meyveyi deneyin.• Bir öğünde fazla yerseniz, bir sonraki öğünü sadece peynir ve salata ya da yoğurt ve salata ile geçiştirin.

Çalışmayan kaslar hastalık belirtisi

Kasların zayıflığı sonucu ortaya çıkan ağrılar, yaşamı olumsuz etkiliyor. Boyun ağrısı, omuza ve sırta yansıdıktan sonra bu ağrılara kol ağrısı da eklenebiliyor...


Fizyoterapist Nazlı Tütüncü, özellikle vücut kaslarının çalıştırılmamasının ilerleyen yıllarda bir çok hastalığa davetiye çıkardığını söyledi. Vücut kaslarının 2'ye ayrıldığını ifade eden Tütüncü, "Genellikle varlığını bilinçli olarak bildiğimiz kol ve bacak kaslarımızı sürekli kullanırken, gövde kaslarımızı ise gerektiği kadar ve çoğu zaman da yanlış kullanırız. Hatta kimi kaslarımızı hiç kullanmadığımız da olur" ifadelerini kullandı. İnsanlara bağlı olarak kasların da tembelleştiğini aktaran Tütüncü, kasların kullanılmasının yaşam kalitesini düşürdüğünü belirtti. BEL VE

BOYUN FITIĞI KAPINIZDA

Fıtık hastalığını ağrıların takip ettiğini aktaran Tütüncü, sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Boyun ağrısı, omuza ve sırta yansır. İlerleyen dönemde bu ağrılara kol ağrısı da eklenir. Kola giden sinirlerin kökleri direkt olarak etkilenir.Bu belirtiler genel olarak yana doğru çıkmış boyun fıtıklarında görülür. Eğer ortaya doğru fıtık oluşursa, direkt olarak omuriliğe baskı yapar. Bunda da ikinci grup belirti olarak, boyundan aşağısında güçsüzlük, yürümede güçlük, ellerde beceri azalması, ince işleri yapamama, uyuşmalar ortaya çıkar. Kasların zayıflığı sonucu ortaya çıkan ağrılar, yaşamı olumsuz etkiler"

GÜNDE 15 DAKİKA

Hastalıklara yakalanmadan önlemlerinin alınması gerektiğini kaydeden Tütüncü, özellikle bilgisayar önünde çalışan kişilerin bu konuda daha dikkatli olması gerektiğini ifade etti. Nefes alıp vermekten omurgayı dik tutmaya kadar vücut için hayati önem taşıyan tüm hareketlerin gövde kasları tarafından yapıldığının altını çizen Tütüncü, sağlıklı olmak için günde 15 - 20 dakikanın vücut egzersizlerine ayrılması gerektiğini kaydetti.

Obezler iktidarsızlığa daha yatkın


Obez erkeklerde erkeklik hormonu testosteronun, artan yağ dokusunda enzimlerin de etkisiyle hızla kadınlık hormonu östrojene dönüştüğünü belirten Prof. Dr. Melih Çulha, “azalan testosteron ve artan östrojen birçok sorunu da beraberinde getiriyor” dedi.

Toplum sağlığını tehdit eden obezite, birçok sağlık sorununun yanı sıra iktidarsızlığa da yol açıyor.

Araştırmalar, iktidarsızlığın obezlerde diğer kişilere göre çok daha yüksek olduğunu ortaya koyuyor. Obezite sorunu, vücudu etkilemeden şeker ve yağ dengesi korunarak çözüme kavuşturulduğu taktirde, kişi eski sağlıklı günlerine geri dönebiliyor.Kocaeli Üniversitesi (KOÜ) Üroloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Melih Çulha, sağlıksız beslenmenin yol açtığı şişmanlamanın modernleşmeyle birlikte arttığını, dünyanın en büyük “salgın hastalığı” haline geldiğini söyledi.Çoğunlukla düşük gelir grupları, kentte yaşayanlar ve kadınlarda görülen şişmanlığın nedenlerinin başında yüzde 50 ile beslenme değişikliği, alkol, hareket eksikliği, çeşitli ilaçlar ve doğum gibi çevre faktörlerinin geldiğini ifade eden Prof. Dr. Çulha, şişmanlığın yüzde 35’inin kalıtsal, yüzde 15’inin de genetik nedenlerden kaynaklandığını dile getirdi.Obezitenin hızla yayıldığını, özellikle çocukların büyük risk altında olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çulha, araştırmaların önümüzdeki yıllarda dünya nüfusunun önemli bir bölümünün şişman olacağı sonucunu ortaya koyduğunu dile getirdi.
CİNSEL FONKSİYONU OLUMSUZ ETKİLİYOR
Prof. Dr. Çulha, obezitenin kadın ve erkekte cinsel fonksiyonu çeşitli yönlerden olumsuz etkileyebileceğini, obez erkeklerde erkeklik hormonu testosteronun, artan yağ dokusunda enzimlerin de etkisiyle hızla kadınlık hormonu östrojene dönüştüğünü belirterek, “Bu durumda, azalan testosteron ve artan östrojen birçok sorunu beraberinde getirir” dedi.Bu sorunların cinsel istek ve ereksiyon kalitesi ile sıklığının azalması, fiziksel güç kaybı, unutkanlık, halsizlik olduğunu ifade eden Prof. Dr. Çulha, şunları söyledi:“Obezite nedeniyle artan östrojen yağlanmayı da tetikleyerek durumu bir kısır döngüye çevirebilir. Şişmanlık nedeniyle meydana gelen bu olumsuz gelişmeler tüm aşırı kilolu erkeklerde aynı anda ortaya çıkmayabilir. Ancak yapılan araştırmalar iktidarsızlığın obezlerde diğer kişilere göre çok daha yüksek olduğunu ortaya koymuştur. Yani kilo arttıkça iktidarsızlık da artmaktadır.”Egzersiz yapmama, kilo alma ve hareketsiz yaşantının vücudu iktidarsızlığa hazırlayan faktörler olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Çulha “Bütün bu faktörler vücudun şeker ve yağ dengesinin de bozulmasına yol açıp sorunu büyütebilir. Bu olumsuzluklara rağmen obezite sorunu, vücudu etkilemeden şeker ve yağ dengesi korunarak çözüme kavuşturulduğu taktirde kişi eski sağlıklı günlerine geri dönebilir” diye konuştu.

Bahar yorgunluğu nasıl yok edilir?


Kışın soğuk günleri yavaş yavaş yerini baharın ılıklığına bırakırken, birçok kişide görülen halsizlik, yorgunluk gibi şikayetler kronikleşebiliyor. Yaşam tarzı, giyim kuşam ve beslenmeye dikkatle bu aşılabiliyor.
Bahar mevsimi ile birlikte havadaki artan elektrik yükü, yorgunluk, halsizlik ve gerginliğe sebep oluyor. Havadaki elektrik yüklerinden pozitif olanları, vücutta zindelik, negatif olanlar ise yorgunluğa yol açıyor.

Elektrik yükünün şehirlerde daha fazla olduğunu belirten uzmanlar, taşıtların havayı kirletmesi, sanayi atıkları gibi etkenlerin elektrik yükünü artırdığını ifade ediyor. Uzmanlar, bahar yorgunluğunun önlem alınmazsa kronik yorgunluk sendromuna dönüşebileceği uyarısında bulunuyor. Kayseri Erciyes Üniversitesi Kulak Burun Boğaz Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Erkan, bahar aylarında hava sıcaklıklarına bağlı olarak metabolizmada oluşan değişikliklerin insan vücudunun bu elektrik yükünden etkilenmesini artırarak bahar yorgunluğuna sebep olduğunu açıkladı.

Bahar yorgunluğunun insanlarda bitkinlik etkisi oluşturacağını belirten Erkan, "Kimsenin kolunu kaldırmaya hali kalmaz. Baharın gelmesi adeta dört gözle beklenir, ancak ısınan hava insanların içerisindeki yorgunluğu da dışarıya yansıtmasına sebep olur." dedi.

Elektrik yükünün yoğunluğunun, bahar mevsiminde sinir gerginliğini ve stresi de tırmandırdığını anlatan Erkan, alışılmış olan uyku ritimlerinde ani değişiklikler yapılmaması ve yatış kalkış saatlerinin birdenbire değiştirilmemesi gerektiğini vurguladı.

Baharda yaşam tarzı, giyim kuşam ve beslenmeye dikkat edilmesini isteyen Erkan, bahar mevsiminde sebze ve meyvelerin yanı sıra bol sulu gıdaların tüketilmesinde fayda olduğunu dile getirdi. Vücudun özellikle B ve C vitaminleri ile potasyuma ihtiyaç duyduğuna dikkat çeken Erkan, şunları önerdi: "B ve C vitaminleri sebze ve meyvelerde, potasyum ise domates ve kayısıda bol miktarda bulunur. Bu dönemde bu gıdaların bolca tüketilmesi gerekir. Bunun yanı sıra günlük ortalama 3 litre su tüketilmeli, her sabah en az beş dakika yürünmeli. Alkol ve sigara kullanılıyorsa mümkün olduğunca azaltılmalıdır."

Bacak bacak üstüne atıp oturmayın


Bacak bacak üstüne atarak oturmayın. Uyarı bu kez adabı muaşeret kurallarına aykırı olduğu için eğitimcilerden değil, sağlığa zararlı olduğu için sağlık uzmanlarından...

Dermatolog Erçin Özüntürk kadınların yüzde 85-90'ında görülen selülitin artmasında varisler, dar kıyafetler ve bacak bacak üstüne atmanın etkili olduğunu bildirdi. Dr. Özüntürk, selülitin genetik, metabolik ve damarsal gibi nedenlerle ortaya çıktığını vurgulayarak, "25 yaşın üstünde ortaya çıkan selülit kadınların yüzde 85-90'ında görülmektedir" dedi. Genetik nedenlerin yanı sıra doğum kontrol hapları, hamilelik, aşırı kilo ve yanlış beslenme, alkol tüketimi, stres, hareketsizlik ve ruhsal problemlerin de selülite yol açtığını ifade eden Dr. Özüntürk, "Varisler, dar kıyafetler ve bacak bacak üstüne atmak da selülitin artmasına neden oluyor. Bacak bacak üstüne atınca dolaşımda problemler ortaya çıkıyor ve bu da selülit oluşumunu hızlandırıyor" diye konuştu.

Çocuğunuz değil belki de siz hiperaktifsiniz!


Hiperaktivite daha çok çocuklarda görülen bir davranış bozukluğu olarak bilinir...
Ancak, eğer sürekli hareket etme, huzursuzluk, organize olamama, sürekli iş değiştirme ve randevularınız veya işlerinize bir türlü zamanında yetişememe gibi durumlar yaşıyorsanız belki siz de hiperaktif olabilirsiniz!

VKV Amerikan Hastanesi Psikiyatri Departmanı'ndan Dr. İsmet Bora'nın verdiği bilgilere göre, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktive Bozukluğu (DEHB), genellikle okul çağında tanısı konulan ve çocuklar arasında yüzde 3-5 sıklığında görülen bir bozukluktur. Bu hastalığın tanınması ve tedavisi 1980’lerden bu yana mümkün olmuştur ve DEHB tanısı alan çocukların yüzde 30-70’inde belirtilerin yetişkinlikle de sürdüğü bilinmektedir.
Bu açıdan bakıldığında çocuklarında tanı almamış insanların, yetişkinlik döneminde yaşadıkları yerlerinde duramayıp sürekli hareket etme, huzursuzluk, organize olamama, sürekli iş değiştirme ve randevularına/işlerine bir türlü zamanında yetişememe gibi belirtileri DEHB’la ilgili olduğunu anlamaları zor olabilir. Hatta bu belirtiler bazen anksiyete, depresyon ve duygu durum bozukluklarıyla karıştırılabilir. Ancak çocukluk çağında DEHB olmadan bu hastalığın ilk kez yetişkinlik döneminde ortaya çıkması söz konusu değildir.
Bu Belirtilere Dikkat!
· Dikkat toplama ve sürdürmede sorun yaşama (Unutkanlık, dalgınlık ve önceliklerini doğru sıralamayamama)
· Hiperaktivite (Yerinde duramama, sürekli bir hareketlilik ve huzursuzluk hali)
· Organize olamama (Organizasyon yapma ve görevlerini tamamlama da zorluk çekme. Planlamalarda zamanından önce giderek ev, iş ve özel yaşamlarında kaos yaratma.
· Sıcakkanlıklık (Şiddete eğilim yoktur ama çabuk parlayıp hızla sönerler ve bu nedenle insan ilişkilerinde sorunlar yaşarlar)
· Stres toleransının azalması (Baskı altında yaşadıkları gerilimi dışa vıran, kuruntulu/kaygılı/şakın bir hale bürünen, depresif olan insanlardır. Sorunların üstüne gitmekte yetersizlik yaşarlar.)
· Dürtüsellik (İlk akıllarına gelen düşünceyi dışa vurur ve buna göre hemen eyleme geçerler. Başkalarının konuşmalalarını keserler ve konstrolsüz bir şekilde para harcayabilirler.)
Uzman Kontrolü Şart
DEHB’da kullanılan ilaçlar hastalığı tedavi etmez, yanlızca belirtileri düzeltir. Bu nedenle hastalar semptomlarını kontrol etmek istedikleri sürece veya bu semptomlarla yaşamlarını düzenleme konusunda yeterli psikolojik desteği alıp başa çıkma yöntemlerini pekiştirene kadar ilaç tedavisi kullanmak zorundadılar. Ancak bu ilaçlar amfetamin türevi uyarıcı ilaçlar oldukları için mutlaka uzman kontrolü altında zaman aralıkları ile kullanılmalıdır.
Bu durum göz önüne alındığında; bu belirtilerin geçmişinin iyi sorgulanması, gerekli psikolojik testlerle tanının desteklenmesi, yukarıda tanımlanan belirtiler kümesi içerisinde dikkat eksikliği belirtilerinin mutlaka bulunması gerekliliğinin akıldan çıkarılmaması, her insanda bir miktar bulunabilecek bu belirtilerin şiddetinin ve yaşam kalitesini ne kadar etkilediğinin doğru saptanması ve diğer psikiyatrik hastalardan ayırt edilmesi gereklidir.